Deepfake teknolojisi, gerçeğin ve güvenin sınandığı bir dönemi beraberinde getirdi. İletişim çağının en büyük getirisi, bireyin sesini global ölçekte duyura-bilmesiyken bugün, aynı teknolojik imkanlar, bireyin sesini bir başkasının ona ait olmayan sesiyle bastırabiliyor.
Deepfake nedir?
Yapay zekâ ile eğitilmiş derin öğrenme algoritmaları kullanarak bir kişinin görüntüsünü, sesini ve mimiklerini taklit edebilen dijital içeriklere verilen isim. Terim, ilk kez 2017 yılında Amerika merkezli bir sosyal medya platformundaki kullanıcılar tarafından yayılan sahte videolarla popülerleşmiştir.
Bu teknolojiyle üretilmiş içerikler, bireysel mahremiyeti ihlal etmekle kalmaz; siyasal, ekonomik ve toplumsal güvenliğe de doğrudan zarar verebilir. Bir liderin hiç söylemediği sözleri söylediği izlenimini vermek, bir gazetecinin sahte bir itirafta bulunduğu videoyu dolaşıma sokmak veya bir şirket CEO’sunun yatırımcıları yanıltacak açıklamalar yapmış gibi gösterilmesi; bu teknolojiyle artık mümkündür.
Yani artık bir video gördüğümüzde, “bu gerçekten oldu mu?” sorusu kaçınılmaz hale gelmiştir.
İlk örnekleri 2017’de görülse de deepfake teknolojisinin bugün geldiği nokta, bireylerin yanı sıra devletlerin de güvenliğini tehdit edebilecek düzeydedir
Gerçek ve sahte ayrımını yapmak güçleşiyor
İletişim, temelde güvene dayanır. Haberin, görselin, videonun ya da beyanın “gerçek” olduğu varsayımı, tüm medyanın ve kamuoyunun işleyişini mümkün kılar. Ancak deepfake teknolojisi bu varsayımı temelden sarsıyor.
Türkiye'de durum nasıl?
Türkiye’de deepfake teknolojisinin yaygınlaşma biçimi, bugüne dek daha çok eğlence ve parodi amaçlı içeriklerle sınırlı görünmektedir. Sadece liderlerin değil, bazı kamu görevlilerinin ya da devlet kurumlarının sözcülerinin de seslendirme veya video montaj teknikleriyle “sözde beyanlarda” bulunuyormuş gibi gösterildiği örnekler zaman zaman sosyal medya dolaşımına girmektedir.
Bu tarz içeriklerin en büyük riski, parodi ile manipülasyon arasındaki sınırın silikleşmesidir. Bugün gülünüp geçilen bir video, yarın ciddi bir bilgi kirliliği aracına dönüşebilir. Özellikle seçim dönemleri, kriz anları ya da diplomatik hassasiyet içeren gündemlerde, bu içeriklerin etkisi tahmin edilenden çok daha yıkıcı olabilir.

Hukuki ve etik sınırları etkiliyor
Doğrulama mekanizmaları teknolojinin gelişme hızı karşısında çoğu zaman yetersiz kalıyor. Washington Post’un 2023’te yaptığı bir araştırmada sahte videoların gerçeklerinden yüzde 30 daha hızlı yayıldığı belirtilirken, bu da klasik medya okuryazarlığının artık yetersiz kaldığını gösteriyor.
Klasik medya okuryazarlığına dijital boyut ta eklenmeli
Hukuki düzenlemelerin yanında en az onlar kadar önemli bir mesele de medya okuryazarlığıdır. Toplumun dijital içerikler karşısında sorgulayıcı bir refleks geliştirmesi artık hayati önemdedir. Toplumun, “gördüğüne değil; doğrulanmış olana inanma” refleksi geliştirmesi bireylerin doğru bilgiye erişmesini sağlayacaktır.
Teknolojik tehditler karşısında yalnızca devletin değil, toplumun da sorumluluğu vardır. Medya okuryazarlığı eğitimleri, bu alanda umut verici adımlardandır. İlköğretim düzeyinden başlayarak müfredatlara, yapay içerik farkındalığını içeren bölümlerin eklenmesiyle, genç nesillerin dijital dünyada daha bilinçli bireyler olmaları hedeflenmektedir.
Sahte gerçeklikler arasında hakikati aramak
İletişim çağının en büyük zaferi, bireyin sesini küresel ölçekte duyurabilmesiydi. Ancak bugün, aynı teknolojik olanaklar, bireyin sesini bir başkasının ona ait olmayan sesiyle bastırabiliyor.
Deepfake teknolojisi, gerçeğin ve güvenin sınandığı bir dönemi beraberinde getirdi. Bu teknolojinin bazı avantajlar sunduğu ve doğru kullanıldığında faydalı olabileceği kabul edilmelidir.
Örneğin artık hayatta olmayan bazı sanatçıları hayattaymış gibi konuşturabilen söz konusu videolar doğru şekilde uygulandığında sanat alanı için olumlu gibi görünürken bu durum, siyasal iletişim açısından son derece yıkıcı sonuçlara sebebiyet verme potansiyeline sahiptir. Deepfake içeriklerin kötü niyetli veya yanlış kullanımı durumunda ciddi sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Bu teknolojinin iletişim ortamını tahrip etmesine karşı önlem almak, hem yasalarla hem de medya etiğiyle mümkündür. Ancak en önemlisi, toplumun medya okuryazarlığı düzeyini yükseltmek, “gördüğüne hemen inanmama” refleksini geliştirmek zorundayız.
Dijital teknolojilerin insan hayatını önemli ölçüde değiştirdiği günümüzde klasik medya okuryazarlığının yanında dijital okuryazar olmak önemlidir. Çünkü gerçek, savunulması gereken bir değer olarak artık her zamankinden daha kırılgan.
Yeni Şafak